PSİKANALİTİK ÇERÇEVE HAKKINDA
- Gözdem Özdem
- 48 dakika önce
- 2 dakikada okunur
Winnicott psikanalitik çerçeveyi ‘ tekniğin tüm ayrıntılarının toplamı’ olarak tanımlar. Jose Bleger Winnicott’un bu tanımı şu şekilde ele alır: "Analist ve hasta arasındaki terapötik ilişkinin görüngülerinin bütününü psikanalitik durum olarak tanımlar." Psikanalitik durum analitik süreci oluşturan tüm görüngüleri kapsar.

Bu yazımda bahsi geçtiği üzere psikanalitik çerçeveden ve bu çerçevenin korunmasına dair içeriklerden bahsedeceğim. Yalnız beklentiniz çerçevenin bozulması veya çerçeveye saldırılar vs ise bu yazımda bu içeriklere odaklanmayacağım. Odağım ideal olarak normal bir çerçevede bulunması gerekenler olacak. Böylelikle bende yazımın çerçevesini sizlere sunuyorum.
Çerçevenin varlığına; çerçeve bozulduğunda değil de, çerçeve konurken oluşan değişkenlerin varlığında neler oluyor bunlara bakmak istiyorum. Çünkü çerçevenin bozulmadığı bir analizde kimileri için her şey yolunda iken bu yolunda olan şeyin aslında bir sorun olduğundan bahsediyorum. Lakin bunu ele almak oldukça zor . Henüz sorun olarak tanımlanmayan bir süreci bu yazı ile sorun konumundan duyacaksınız.
           Bir dizi norm ve tutumun korunmasıyla senelerce süren ilişki tam da kurumun tanımıdır. Dolayısıyla çerçeve, sınırları dahilinde veya içinde davranış dediğimiz görüngülerin meydana geldiği bir kurumdur. Her kurumun bireyin kişiliğinin bir parçası olduğu açıklık kazanmıştır. Özetle insan kimliğinin en azından bir kısmının daima bir gruba, kuruma, ideolojiye, partiye vb. aidiyetle şekillenmesi bakımından kimlik mutlaka tamamen veya kısmen bir grup veya kurum kimliğidir. Fenichel şöyle yazmıştır: ‘ Kurumların yarattığı bireysel yapılar, hiç şüphesiz bu kurumları sürdürmeye yardımcı olur’.*

Çerçeve daima korunur ve sabit tutulur. Korunması ve sabitliği kişi için koruyucu ve işlevsel iken çerçeve son bulduğunda ne olur sorusu geliyor aklıma? Çerçeve yok olduğunda ya da sonlandığında yok olmuş mu olur? Ya da önemini mi yitirir? Öyleyse çerçeve nasıl bir yerdedir? Çerçevenin varlığını anlatırken bir anlığına konuyu saptıracağım. Bir anne bebek ilişkisini örneklendireceğim. Bebeği ağladığında onu anlayan, fark eden anneden bahsedeceğim. Bu durum  tıpkı çerçevenin bozulma durumunu betimler. Peki ya çerçeve korunduğunda yani bebek ağlamadığında ne olur? Analitik deneyime bir de bu sorular eşliğinde bakalım.
Komedi şairi Platon bir yerde Hiperbolos’tan söz ederken şöyle dedi:
Yazgıyı hak etti adam. Kim yadsıyabilir bunu?
Ama yazgı onu hak etmedi.
Öyleyse Platonun bu söylemi beni. Kurumlarla kurulan istikrarlı ilişkiler kadar, onlardan kaynaklanan hüsran deneyimi de benliği yapılandırır. Hep orada olan şeyler algılanmaz. İstikrarlı ve sabit ilişkiler yani yoklukların olmadığı ilişkiler, olmayanı örgütlemeye devam eder. Olmayanın algılanması o şeyin olmadığı anlamına gelmez. Bir şeye dair bir veri o verinin yokluğunda ortaya çıkar. Özetle algıladıklarımız duyduklarımız kadar duymadıklarımız da var. Ve çerçeve bozulmasa dahi onun yokluğunu veya bozulmadığından söz edilemez.
Sevgilerimle…
*O.Fenichel, The Psychoanalytic Theory of Neurosis, Kegan Paul, Trench, Trubner & Co, Londra, 1946, s.447.