top of page
göl

Haz – Hız İlişkisine Bakış

  • Gözdem Özdem
  • 31 May
  • 2 dakikada okunur

Haz’a bakalım bugün. Haz odaklı bir yaşam bizi nelere sürüklüyor, etkileri neler oluyor? Zihnimde dönen sorular bunlar. Eğer sizde bu satırları okuyorsanız sürece birlikte bakacağız demektir. Önceliğimi Halil Cibran’ın Haz şiiri ile olacak. Bu şiire, mevcut mısralara kulak verelim.

HAZ VE HIZ İLİŞKİSİ

“Haz bir özgürlük şarkısıdır, Ama özgürlük değil… Haz, arzuların tomurcuğudur, Ama meyvesi değil… Yükselişi çağıran bir derinliktir. Ama ne derin, ne de yüksek olandır…


Kafestekinin kanatlanışıdır. Mekânla sınırlanmış değildir… Haz, aslında bir özgürlük şarkısıdır… Bu şarkıyı tüm kalbinizle söyleyin. Ama şarkıda kalbinizi yitirmeden…


Gençliğin büyük bölümü hazzı arar,


sanki haz her şey gibi; ama yargılanır ve azarlanırlar.


Ben onları ne yargılar, ne azarlarım. Bırakın arasınlar…


Çünkü onlar arayışlarında yalnızca hazzı bulmayacaklar.


Hazzın yedi kız kardeşi vardır ve en küçükleri bile hazdan daha muhteşemdir.


Şimdi kalbinize sorun: ‘Bizim için iyi olan hazla, zararlı hazzı nasıl ayırabiliriz?’ Kırlara, bahçelere çıkın; öğreneceksiniz ki çiçeklerden bal toplamak arının hazzıdır; balını sunmak ise çiçeğin… Çünkü arıya göre çiçek yaşamın kaynağıdır. Ve çiçek için arı sevginin ulağıdır. Ve ikisi için ise, hazzın verilmesi ve alınması bir gereksinim ve bir vecdidir… Hazlarınızda arılar ve çiçekler gibi olun…”

Halil CİBRAN

ree

Halil Cibran iyi olan hazla,  zararlı hazdan bahsederken ne demek ister? Bu soru oldukça düşündürücü. Belki de hazzın iyi ve kötü hallerini duymak da kişinin kendi iç dünyasındaki hazza hizmet etmektedir, kim bilir!

Kişi  hazza erişirken aslında bir nevi de özgürlüğünü ilan ederken “hoşlanmadım, sevmedim, kızdım” ya da haz etmedim der . Haz sanki hepsini birden kapsar, ama aynı zamanda hiçbiri değildir. Hazzı anlatırken Freud ‘un dürtü kuramına değinmeden olmaz. yaşam dürtüsünün (eros) karşıtı olarak içimizdeki ölüm, Ölüm dürtüsü (thanatos dağılma, ayrılma ve parçalanmaya yönelik temel eğilimi temsil etmektedir. Freud  İlk teorisinde basit bir biçimde acı ile ilişkilendirmiş olduğu  tuhaf bir hazzın bulunduğunu fark eder. Hem gerilimin azalması hem de artması durumlarında ortaya çıkabilen bu iki karşıt haz biçimini, o sırada eros ve thanatos olarak formüle ettiği iki farklı dürtüye (yaşam ve ölüm dürtüleri) bağlar.. İlkinde birleşme, bir olma, kaynaşma, büyük birlikler oluşturma söz konusuyken ikincisinde ayrılma, dağılma, parçalanma, çözülme, mutlak kayıp, ötekine ve kendine yönelik yıkıcı ve zarar verici davranışlar söz konusudur.

Lacan’ın ise “dayanılmaz haz olan” diye adlandırdığı jouissance, kavramından bahseder.

Bu kadar kuramsal çerçeveden sonra yazımda yabancılaşmış bireylerden bahsedeceğim. Gerçek olduğu varsayılan kimliğin yok edilmesi değil, ideal kimliklerin oluşturulmaya çalışılmasından bahsediyorum. İdealize olandan bahsediyorum. Peki nedir bu idealize edilen derseniz hız ya da haz diye tanımlayabilirim. Telefonların hızı, internetin hızı, aracın hızı, yetiştirilmesi gereken görevlerin hızı. Ve daha niceleri, bunca büyüyen huzursuzluk halinin normalleştirilmesi beraberinde yabancılaşma sürecini getirmiyor mu? Elbette.


Günümüzde hazzın gölgesinde çalışanların sayısı giderek artmakta. Özellikle çevresel faktörlerin hazza yönelttiği yapının adına ise sistem diyoruz, diğer bir deyiş ile kapitalist sistem. Terapistlerden beklenen de haz odaklı olunması, hızlı çözüm bulması vs. Kulağa ne kadar ilginç geliyor. Hazzın Hıza dönüştüğü bu günlerde Halil Cibran’ın deyişi ile iyi hazzı ve zararlı hazzı ayırt etmek öylesine güçleşti ki farklı değerlerin varlığı unutuldu.

Haz ve hızın bize unutturduklarını düşünürken aklıma Sokretes’ in şu sözü geldi. Sokrates bilgelik ve zekânın hazdan değerli olduğunu söylemiş. Belki de dile getirdiği, hazzın değersiz olduğu değildir de  bilgelik ve zekânın varlığının hazzı getireceği nokta ve doğru hazzı seçeceğidir.

Sizce?


Sevgilerimle…



 
 
bottom of page