İtaat Hürmet ve Saygı Üçgenine Bakış
- Gözdem Özdem
- 1 Ağu
- 2 dakikada okunur
Bugünlerde zihnimde saygı kavramı yer ediniyor? Bir çocuk babasına nasıl saygı duyar diye düşünüyorum. Saygı öğretilen bir şey mi yoksa saygı bireyin içinde yer alan ve karşı tarafa sunulan bir yerde mi? Bu soruları daha da genişlettiğim zamanlar oluyor. Bunlara ek olarak çalışan yöneticisine saygı duyar ama yönetici çalışanına saygı duyar mı? Belki de aynı soruları farklı konumlardaki ilişkilerde yeniden sorup duruyorumdur. Ne dersiniz? Bugün bu sorulara yanıt bulmayı deneyeceğim. Deneme sürecinde bile aklıma şöyle bir çağrışım geliyor.

Tanrıya, dine saygı bile hep korku temelli mi acaba? Sanki bu destekleyen halk söylemleri var gibi
“Allah taş yapar ha!”
“Cehennemde cayır cayır yanarsın bak!”
Peki, e- maillerin sonuna eklenen ‘saygılarımla’ söylemi?
Bu söylemlerin sayısını çoğaltmak mümkün. Sonuçta saygı böylelikle ekseninden uzaklaştığında geriye kalanın “itaat” olduğu şüphesiz. İlkesiz, samimiyetsiz, ruhsuz bir itaat; ya da korkulu itaat de diyebilirim ben bu duruma.
Belki de saygının gerçek anlamını bilmiyoruz ya da başka kavramlarla karıştırıyoruz. Başka kavramlarla karıştırıyoruz diyorum, şimdi sözünü ettiğim kavramlardan bahsedeceğim. Biri itaat bir diğeri hürmet.
Hürmet kavramı da saymak, saygı duymak anlamına denk düşer. Peki neden bir insan itaat eder; bazen kendi iç korkularına bazen de yöneticisine ya da sisteme? Ben bu soruların arkasında hep bir korku yanıtını alıyorum. Tabi bununun adını saygı diye modifiye edemeyiz. Saygı’nın olduğu yerde korku yoktur. Saygı öyle pür bir oluş halidir ki içinde korkuyu barındırmaz. Kişinin içinden gelen bir oluş halidir.

Günümüzde Batı Dünyası'ndaki saygının pardon saygısızlığın yeni formunun kibir ve öfke olduğunu bununda aslında; kutuplaşmış bağırış çağırışlara dönüştüğünü söyler. Kazanmanın her şey olduğu ve gerçeğin hiçbir şey ifade etmediği tartışmalar bağlamında, rakiplerle -ki gerçekten rakibi olmayan da bilir kendi altında çalışan bir bireyi de rakip olarak algılayabilir- zorbalıkla sindirmek ve susturmak her yerde mevcut hale geldi. Öfke ve güçlü bir öfkenin haklı olduğu durumlar olsa da, mevcut iklimin siyasi rakiplerine karşı saygısızlığın yaygın olduğu konusunda pek şüphe yok.
Başkalarını küçümseme ihtiyacıyla kendini gösteren ve böylece onlardan üstün hissedebilmek için kibir veya süperbiya olarak adlandırılan özel bir kibir türü var. Bu, kazanmaya takıntılı, başkalarını çeşitli şekillerde küçük düşürmeye ve onlara kaybedenler olarak hitap etmeye meyilli olanların kibridir.
Kibir ve öfke birbirini besler. Bunlar, giderek artan saldırganlık ve saygısızlık kısır döngüsünün bir parçasıdır. Kibirli kişi, kendisi hakkında iyi bir fikre sahip olmak için kendini üstün hissetmeye ihtiyaç duyar. Özetle, kibrin temelinde savunmacı yüksek öz-saygı olduğuna inanmak için gerekli nedenleri sizlere sıraladım.
İnsanoğlu geçmişin mirasçısı. Bu mirasın adı kültür içinde öğütülerek gelen saygı kavramı.
Saygısızlık kişinin sizin yokluğunuzu göze alma hali ise her insanın kendi eksikleri ile tanışmasını diler ve son sözü Albert Camus’a bırakırım;
“Hiçbir şey korkuya dayanan saygı kadar iğrenç değildir.”
Sevgilerimle…





